Dünyanın En Eski Oyunu Nedir ?

Baris

New member
Dünyanın En Eski Oyunu Nedir?

Merhaba sevgili forumdaşlar,

Bu akşam sizlerle biraz geçmişe, hatta insanlığın ilk günlerine uzanmak istiyorum. Gecenin sessizliğinde, elimde bir fincan çayla düşünürken aklıma geldi: “Dünyanın en eski oyunu nedir?” diye.

Belki aklınıza hemen taşlarla oynanan bir strateji oyunu, ya da eski Mısır’ın tahtalarında oynanan bir yarış oyunu geliyor. Ama ben size sadece tahtalarla ya da taşlarla oynanan değil, insanların kalpleriyle oynadığı bir oyundan bahsedeceğim.

Çünkü bazen en eski oyun, hiçbir tahtaya sığmaz…

---

Taşların Arasında Başlayan Hikâye

Yüzyıllar önce, Mezopotamya’nın tozlu topraklarında, küçük bir köy vardı. İnsanlar gündüzleri çalışır, geceleri ateşin etrafında toplanıp hikâyeler anlatırdı. O köyde, Aras adında genç bir adam yaşardı. Zekiydi, stratejik düşünürdü. Onun için hayat bir oyundu; her adım bir hamleydi, her kelime bir taktik.

Bir de Lale vardı. Köyün öğretmeni, kalbiyle düşünen bir kadındı. Çocuklara hikâyeler anlatır, gözlerinin içine bakarak öğretirdi yaşamı. Lale için hayat bir oyun değil, bir bağ kurma yoluydu.

Bir gün, köyün yaşlı bilgesi, elinde yıpranmış bir tahta kutuyla meydana çıktı. “Bu,” dedi, “insanlığın bildiği en eski oyundur.”

Kutunun içinden küçük taşlar çıktı. Her biri el işiydi, her biri farklı renkte. Oyunun adı “Senet”ti — kaderin oyunu.

---

Kaderin Tahtasında

Aras hemen tahtanın başına geçti. Kuralları dinledi, taşları saydı, olasılıkları hesapladı. Onun için kazanmak önemliydi. Çünkü o, oyunun mantığını çözmek isterdi.

Lale ise sessizce izliyordu. Onun gözleri taşlarda değil, Aras’ın yüzündeydi. “Bir oyunu kazanmak,” dedi içinden, “bir ruhu anlamaktan kolay.”

Oyun başladı. Aras hamle üzerine hamle yaptı, zekâsıyla herkesi etkiledi. Ama Lale’nin taşları sanki kendi yollarını buluyordu. Ne zaman kaybedecek gibi olsa, taşlar bir mucizeyle ilerliyordu.

“Senet, sadece stratejiyle oynanmaz,” dedi yaşlı bilge. “Her taş bir duayı taşır. Bu oyun, yaşamın ta kendisidir. Her adımın, bir anlamı vardır.”

Aras gülümsedi. “Yani şans diyorsun.”

Lale başını salladı. “Belki de inanç.”

---

Erkeklerin Stratejisi, Kadınların Sezgisi

O akşam köyde ateşin etrafında herkes oyunu konuşuyordu. Aras, oyunu analiz ederken, Lale hissettiklerini anlatıyordu.

Aras, “Eğer beşinci kareye erken girmezsem, altıncıda kaybederim,” diyordu.

Lale ise, “Belki de altıncı karede kaybetmek, yedinci karede kazanmanın yoludur,” diye karşılık veriyordu.

Erkeklerin aklı, stratejiyle çalışır; kadınların kalbi sezgiyle…

Ve insanlık, bu iki gücün dengesinde ilerler.

Belki de dünyanın en eski oyunu tam olarak buydu:

Akıl ve kalbin dansı.

Kimin kazanacağı değil, kimin anlayacağıydı önemli olan.

---

Zaman Değişti, Oyun Değişmedi

Yüzyıllar geçti. Taşlar tahtalardan kalktı, yerini ekranlara bıraktı. Ama oyun bitmedi.

Artık insanlar hayatı bir strateji gibi yaşıyor.

Birini sevmek bile bir hamleye dönüştü: “Yazarsam çok belli eder miyim?” “Beklersem daha mı etkili olur?”

Oysa duygular, Senet’in taşları gibi doğal ilerlemeliydi.

Kadınlar hâlâ sezgileriyle oynuyor bu oyunu. Kalpleriyle hissediyor, ilişkileriyle kuruyor hamlelerini.

Erkekler hâlâ çözüm arıyor, “ne yapmalı” sorusuna yanıt bulmaya çalışıyor.

Ve biz, binlerce yıl sonra bile aynı oyunun içindeyiz.

Belki tahtalar değişti, ama insan doğası hiç değişmedi.

---

Bir Akşamüstü: Modern Zaman Seneti

Bir gün Aras ve Lale’nin hikâyesi yeniden yazıldı. Bu kez şehirde, bir kafede.

Aras bilgisayar mühendisi, analitik zekâsıyla dünyayı çözen bir adamdı.

Lale ise psikolog, insanların iç dünyasını dinleyen bir kadındı.

Kahvelerini yudumlarken konu eski oyunlara geldi. Lale gülümsedi:

“Biliyor musun, dünyanın en eski oyunu Senet’mış.”

Aras hemen telefonuna uzandı. “Evet, M.Ö. 3000 civarında Mısır’da oynanmış. Mantığı, yaşam yolculuğunu temsil ediyor.”

Lale sessizce baktı ona. “Yani hâlâ aynı oyunu oynuyoruz Aras,” dedi.

Aras kaşlarını kaldırdı. “Nasıl yani?”

“Sen aklınla hamle yapıyorsun, ben kalbimle. Sen strateji kuruyorsun, ben hissediyorum. Sonunda aynı yere varıyoruz. Çünkü oyun, hep aynı.”

Aras sustu. O an anladı. Belki de insanlık boyunca oynadığımız en eski oyun, birbirimizi anlamaya çalışmaktı.

---

Dünyanın En Eski Oyunu: Anlamak

Evet dostlar, belki dünyanın ilk fiziksel oyunu Senet’ti.

Ama duygusal anlamda en eski oyun, “anlama oyunu”dur.

İnsanlık, ilk taşları dizdiğinden beri birbirini anlamaya çalışıyor.

Kadın empatiyle yaklaşır, erkek çözümle…

Kadın duyguyu okur, erkek mantığı çözer.

Ve bu iki yön bir araya geldiğinde, oyun bitmez — anlam kazanır.

Tarih boyunca insanlar hep aynı şeyi aradı: Bağ kurmayı.

Kimi taşlarla, kimi kelimelerle, kimi sadece bir bakışla.

Belki de oyun hiç bitmemeli. Çünkü oyun bittiğinde, anlam da biter.

---

Forumdaşlara Bir Söz

Dostlar, sizce gerçekten dünyanın en eski oyunu nedir?

Taşlarla oynanan Senet mi, yoksa iki insanın birbirini çözmeye çalıştığı o kadim oyun mu?

Birini anlamaya çalışırken siz hangi taraf oluyorsunuz — aklınızla mı oynuyorsunuz, kalbinizle mi?

Belki hepimiz aynı oyunun farklı taşlarıyız.

Belki de hayatın güzelliği, kazanmaktan çok birlikte oynamakta.

Yorumlarınızı merak ediyorum dostlar.

Sizce bu oyunun en güzel hamlesi hangisi?